31 Temmuz 2011 Pazar
Bir 20. Yıl Güzelliği Daha
Dün Pearl Jam'in Ten'inin yirminci yılı şerefine bir belgeselin hazırlandığından bahsetmiştim. Yine mükemmel bir albüm, yine bir yirminci yıl... Efsaneleşen grup Nirvana'nın efsane oluşundaki başrolü oynayan Nevermind'ın yirminci yılına özel bir sürüm hazırlanıyor. Sadece sürüm demek yanlış olur aslında. Çünkü bu yirminci yıl Nevermind'ı dört disk ve bir DVD, 90 sayfalık bir kitapçık, çeşitli posterlerden oluşuyor. "Nevermind Super Deluxe Edition" albümün en temiz ses kaydını ve bunun yanında prova kayıtları, canlı performansları da içinde barındırıyor. Ama tüm bunlara sahip olmak için biraz daha beklemek gerekiyor, çünkü 27 Eylül'de satışa sunulacak. Disklerin ve DVD'nin içeriği hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz...
*Görsel buradan alınmıştır.
30 Temmuz 2011 Cumartesi
Ten 20 Yaşında!
Pearl Jam'in efsane albümü Ten'in yirminci yılı şerefine Cameron Crowe tarafından bir belgesel hazırlanıyor ve izlediğiniz bu video sabırsızlıkla beklediğim bu belgeselin yayına sunulan ilk fragmanı. Sizin de haberiniz olsun istedim, iyi yapmışım di mi?
29 Temmuz 2011 Cuma
Gerçekten 'Bilgi'li Olmak İstemiyor İnsan
Sevimli mi sevimli bir tanıtım videosu. Pardon, "reklam". Ama bir yandan da helal olsun diyorum içimden. Vakıf üniversiteleri her fırsatta para değil bilimi amaçladıklarını belirtirken -elbetteki istisnalar var- rengini açıkça belli etti. "Biz üniversite olmaktan vazgeçtik, şirket olmaya karar verdik efenim." Herkes Türkiye'deki akademik anlamda başarının olmayışından yakınırken bir reklam sanırım her şeyin çözümü olacak. Biz bunu neden daha önce düşünemedik yahu(!). Boşuna "ekol ekol!" diye çırpınıp durmuş, 'Bilgi'li olmayı akıl edememişi(m/z). Bakar mısınız, bir bardak soğuk su lütfen!...
Edit: Konu hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
28 Temmuz 2011 Perşembe
Bazen Hayat Geri Sarmasını Da Bilmeli
Bu gece hüzünlendim ben yine...
24 Temmuz 2011 Pazar
Will You Still Love Me Tomorrow? Yes, I'll... Yes, We'll...
Birileri giderken o "giden birilerinin ardında kalan diğerleri" olmak zorunda, oluyor da. Hayat bazen ne kadar da ilginç, ne zaman ne yapacağı belli olmayan biri/bir şey gibi gözükse de çok sıradan. Çok izlenen konuları sürekli ısıtılıp önümüze getiren reyting peşindeki kanal sahipleri gibi. Erken ölen bir sanatçı ve onun ağlayanları. Bi de 27 Klubü hikayesi var tabi. Herkes "düzelme"sini beklerken olduğu gibi kalan insanlara saygım sonsuz, sonları ölüm olsa bile. Kaçımız giderek ölüme yaklaştığını bile bile devam eder bir şeye, kaçımız bir erkeği/kadını hayatının merkezine koyup ona pervane olabilir. Hadi ölelim demiyorum. Ahkam kesmeyi bırakıp biraz anlamaya çalışmak en doğrusu. Kimse canı sıkılıyor diye koşarak gitmez ölüme. Hiç mi vazgeçmediniz bir şeylerden, hiç mi korkup kaçtığınız bir şeyler olmadı, hiç mi istemediğiniz şeyleri yapmak/yaşamak zorunda bırakılmadınız? Amy Winehouse'un öldüğü haberi hiç şaşırtmadı beni de onu az çok tanıyan herkes gibi. Üzdü bu haber, üzdü çünkü kaybetmeye karar verdiği şey sadece kendisinin değildi. Sesi bizimdi artık, ele geçirmiştik onu. Para karşılığında sahneye çıkıp sallamalıydı vücudunu, vermeliydi paramızın karşılığını. Para? Amy Winehouse'un ne kadar umurundaydı? Sahi ne istiyordu bu kız? Winehouse bende hep içi kanatılmış, aradığını bulamamaktan bahsedemiyorum bile, aramaktan vazgeçmiş bir insanın hüznünü uyandırıyordu. Acıların altını çiziyordu sözleriyle, sesiyle. Mutsuzdu, söylemekten çekinmiyordu, sevimli yardım önerilerimizi bile reddedebiliyordu. Bu ne cüret ha?
They tried to make me go to rehab, I said, "No, no, no"
Herkes aynı şeyi düşünmek, aynı şeyleri dile getirmek zorunda değil elbet. Ben Amy Winehouse ve onun "27'lik yaşamı için böyle düşünüyorum. Seni yarın da seviyor olacağım, bi sonraki gün de...
Herkes aynı şeyi düşünmek, aynı şeyleri dile getirmek zorunda değil elbet. Ben Amy Winehouse ve onun "27'lik yaşamı için böyle düşünüyorum. Seni yarın da seviyor olacağım, bi sonraki gün de...
22 Temmuz 2011 Cuma
Charlie Sheen'siz Bir "Two And A Half Men"
Önce şu güzelim introyu izleyin.
Şimdi de Two And A Half Men'e veda etmem gerekiyor galiba. Yanılmıyorsam geçtiğimiz mart ayında Charlie Sheen diziden kovulmuş ve CBS 2003'ten bu yana süren diziyi yayından kaldırma kararı almıştı. Ancak dün öğrendim ki dizi yeni bir solukla yola devam etme kararı almış. Bu yeni soluk da The Butterfly Effect'ten aşina olduğumuz Ashton Kutcher. Kutcher'in Charlie Harper'ın devamı olup olmadığı, nasıl bir karakter olduğuna dair henüz bir bilgi edinemedim. Açıkçası diziden eski tadı alacağımı sanmıyorum, umarım yanılırım...
Yeni sezonun afişi de işte bu:
Edit: Sevdiğim tüm dizileri yayından kaldırmaya bir son verin artık. Pushing Daisies'i de unutmuş değilim hala, zavallı yavrucağı iki sezondan sonra yayından kaldırmıştınız!
*Görsel buradan alınmıştır.
17 Temmuz 2011 Pazar
Carl Olabilmeye Dair
Ben her zaman bir 'Ellie' olabildim. Peki ya sen? Sen bir gün 'Carl' olmayı başarabilecek misin?
16 Temmuz 2011 Cumartesi
Merhaba, Seni Seviyorum !
Hello, i love you. W'ont you tell me your name?
Modern insanların ortak aşk masalı. Ayaküstü, atıştırmalık niyetine aşk. Her şeyimiz gibi aşklarımızı da 'light'laştırdık. Yediklerimize dikkat ediyoruz, iyi giyiniyoruz, kişisel bakımla öldürüyoruz zamanımızı. Kalitenin peşindeyiz. Az zaman harcayıp çok yaşamaya çalışırken çok zaman harcayıp az yaşıyoruz, yaşlanıyoruz daha gençken. Ne bedenimizi doyurabiliyoruz ne de ruhumuzu. Hep daha aç, hep haz peşinde...
Sevmelerimizi bile dar zamanlara sığdırıyoruz artık. Sıkıştırılmış, yer kaplamayan, portatif sevgiler...
Oysa Behçet Necatigil "Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek." diyordu. Sen ne bilirsin(!).
Edit: Paylaştığım parça The Doors'a aittir ama ben The Cure yorumunu daha çok sevdiğim için bunu paylaştım...
15 Temmuz 2011 Cuma
Elveda Vaveyla, Merhaba Hepturukter
An itibariyle blogumun adresini ve ismini değiştirmiş bulunmaktayım. Peki nerden çıktı şimdi bu? Öyle, çıkmış bulundu işte bi kere. Artık iki yaş daha genç, iki yaş daha mutluyum... Umarım sizlerle olan birlikteliğim daha da artar, daha da çoğalır ve baki kalır...
Edit: Eski yayınlarda herhangi bir düzeltme (Vaveyla) yapmayacağım...
Görsel: Deviantart hello goodbye by Christina27x
14 Temmuz 2011 Perşembe
Touch The Button
Alanında başarılı iki dev buluşunca ortaya da haliyle mükemmel bir şey çıkıyor. Bu mükemmelliği ayağınıza kadar getirdim. David Lynch ve Interpol karşınızda ve play tuşuna tıklamanızı bekliyor. Kontrol sizde...
Aslında bu parçanın orjinal adı "Lights" ve 2010 yılında çekilmiş bir klibi de halihazırda var. 2011 yılında David Lynch ile bir araya gelen Interpol "I Touch A Red Button (Man)" adıyla yeni bir animasyon/klip hazırlamışlar, iyi de etmişler...
11 Temmuz 2011 Pazartesi
L'Étranger Üzerine Garip Bir Deneme
"Aujourd'hui maman est morte." cümlesiyle başlar Camus'nün L'Étranger'si ve bu cümle Türkçeye olduğu gibi çevrilir: Bugün anam ölmüş. İkinci cümle de ilki kadar vurucudur:
Belki de dün, bilmiyorum.
Kitap daha ilk cümlesiyle sarsar sizi, annesinin ölümüne kayıtsız kalan, cenazesini almak için isteksiz bir şekilde yola çıkan Meursault sizi altüst eder. Cenazeyi almaya giderken annesinin ölümüne üzülmek, ağlamak yerine bu sıcakta kendisini yollara düşmek zorunda bıraktığı için serzenişte bulunur Meursault. Yabancı'dır annesine, topluma, bize...
Meursault, Camus'nün saçma felsefesinin ete kemiğe bürünmüş halidir; hayatı, ölümü saçma bulan bir felsefe. Kaç yaşında olursa olsun öldükten sonra yaşamanın ya da ölmenin bir anlamı yoktur. Bu da ölümü kabullenebilir kılar insanı. Meursault da ölümü kabullenebildiğini pek çok kez gösterir kitapta. Annesinin ölümüne kayıtsız kalması, bir Arabı tereddüt etmeden öldürmesi, kendisine verilen idam cezası karşısında hiçbir şey yapmaması bundandır.
Hayattaki her şey gereksiz birer ayrıntıdır, olsa da olur olmasa da. Bilmem, sen bilirsin, nasıl istiyorsan Meursault'nun en çok kullandığı cümlelerdir. Tam bir umursamazlık hali. Kendisine benimle evlenir misin diye soran metresi Marie'ye benim için fark etmez, istiyorsan evleniriz diye cevap verir.
Hiç kimse, hiçbir şey umrunda değildir: Ölümler, terfiler, evlenme teklifleri, cinayetler, idam kararları...
Kitap size belkide daha önce düşünmediğiniz şeyleri düşündürttüğü, bir Yabancı'yla tanışmanıza vesile olduğu için mutlaka okunması gerekiyor bence. Ben bu kitabı okuduğumda dokuzuncu sınıf öğrencisiydim. Bu kitabın beni ne kadar derinden sarstığını anlamak için üstünden iki yıl geçmesi gerekti. Meursaultlaşıyordum, bir zamanlar anlayamadığım o adama dönüşüyordum. İnsanlarla olan ilişkilerimdeki iniş çıkışlar umrumda değildi artık, kimseyi umursamamaya başladım. Evet, tam bir Meursault değilim, ama şimdilik. Önümdeki yol ikiye ayrılıyor: Meursault olmaya kaldığım yerden devam etmek ya da geri dönmek. Hangi yoldan gitmeye karar vereceğim ise umrumda değil...
Edit: Yazıya eşlik eden Killing An Arab, The Cure grubu tarafından Meursault'nun, bir Arabı sırf elindeki bıçağı güneş ışığı altında gözlerini kamaştırdığı için öldürüşünden yola çıkılarak yazılmıştır.
Zeki Demirkubuz da Yabancı'dan etkilenip yola çıkanlardandır. Yazgı'da Meursault yerini Musa'ya bırakır. Musa isminin kullanılma sebebinin Meursault isminin telaffuzundan ve de peygamber ismi oluşundan dolayı seçildiğini düşünüyorum. Çünkü Meursault'nun nihilist bir tavrı vardır. Musa ismi seçilerek ironi yapılmak istenmiş olabilir.
* Görsel buradan alınmıştır.
10 Temmuz 2011 Pazar
Bu Ne Güzel Bir Bileşim Böyle
Güzel bulduğum her şeyi bencilce paylaşma eğilimi içerisindeyim, farkındayım.
Maroon 5'la Won't Go Home Without You ile tanışmıştım. Maroon 5, biraz daha soft olanı dinlediğim gruplar arasında. Bu videoklibi çok seviyorum, sörf sahneleri çok gerçekçi ve çok hoş(her ne kadar sörf yapan birey bana yılsonu gösterilerinde böcek kostümü giyen anaokulu çocuklarını hatırlatsa da). Bir sörf tahtası alıp Şile'ye koşasım gelmiyor değil hani. Parçayla klibi de çok uyumlu ve birbirini tamamlamış buldum, ne alaka yaa dedirtenlerden değil. Bi de kızı çok sevdim, nedendir acep?
8 Temmuz 2011 Cuma
Ağlamak İsteyip De Ağlayamayanlar İçin
İşe yarıyor, gerçekten. Sadece sessiz bir ortamda dinlemeniz yeterli...
"Ben kendim yapamadım bari sen..."
Edit: Zakkum bir an önce hayatınızın vazgeçilmezlerinden biri olmalı...
*Görsel: Deviantart zakkum by ozgrs
7 Temmuz 2011 Perşembe
Uyuyamayanlara Çare Buldum!
Nette gezinirken bu mükemmel Fransız ninnisine rastladım. En sevdiği, müzik için en uygun bulduğu dil Fransızca olan ben hele bir de bu dilde ninni dinleyince çok ama çok mutlu oldum. İçim çocukluğun huzuruyla doldu. İstedim ki siz de dinleme fırsatı bulun ve mışıl mışıl uyuyun : )
Edit: Video başlığının Rusça olmasının kafanızı karıştırmasına izin vermeyin. Bir Rus ekip "Dünyadan Ninniler" adı altında böyle bir derleme yapmış, başlık da o yüzden Rusça.
4 Temmuz 2011 Pazartesi
İrili Ufaklı Dünyalar Ve Orta Boy Hayaller
Küçücük küçücük dünyaları vardı, hiçbirinin içine sığamadığı. Kocaman kocaman dünyaları vardı, içinde minicik kaldığı. Ne küçücük dünyalarını büyütebildi ne de kocaman dünyalarında büyüyebildi. Tüm dünyalarında vardı, hiçbirinde yoktu. Kendisi olmayı başaramıyordu hiçbir şekilde. Parçalar halindeydi, dünyaları arasında paylaştırılmış, anlamsız parçalar. Ne bir bütün haline gelebiliyordu ne de parçalar halinde yaşamaya devam edebiliyordu. Her şey öylesine tamdı, her şey öylesine dağınık ve uzak. Birkaç hüzünlü andan ibaretti dünyaları. Kokuşmuş hüzünlü anılar. Çaresizce kurtulmayı bekliyordu, sesini duyurmayı. Anlatmayı, anlaşılmayı arzuluyordu. Korkuyordu anlatamamaktan, anlaşılamamaktan. İnkar bir yere kadar idare ediyordu insanı ve zaman geldiğinde hiçbir faydası dokunmuyordu. Hiçbir şeyin faydası dokunmuyordu dünyalar arasında sıkışıp kalmış küçük kıza...
*Görsel: DeviantArt The black sun of Melancholia by duchesse-2-Guermante
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Ladies And Gentlemen, Noah And The Whale Is Singing For Us
Gerçekten hiç fena değiller. Şimdi dinlemezseniz/izlemezseniz ilerde pişman olabilirsiniz. İyi dinlenceler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)