Birileri giderken o "giden birilerinin ardında kalan diğerleri" olmak zorunda, oluyor da. Hayat bazen ne kadar da ilginç, ne zaman ne yapacağı belli olmayan biri/bir şey gibi gözükse de çok sıradan. Çok izlenen konuları sürekli ısıtılıp önümüze getiren reyting peşindeki kanal sahipleri gibi. Erken ölen bir sanatçı ve onun ağlayanları. Bi de 27 Klubü hikayesi var tabi. Herkes "düzelme"sini beklerken olduğu gibi kalan insanlara saygım sonsuz, sonları ölüm olsa bile. Kaçımız giderek ölüme yaklaştığını bile bile devam eder bir şeye, kaçımız bir erkeği/kadını hayatının merkezine koyup ona pervane olabilir. Hadi ölelim demiyorum. Ahkam kesmeyi bırakıp biraz anlamaya çalışmak en doğrusu. Kimse canı sıkılıyor diye koşarak gitmez ölüme. Hiç mi vazgeçmediniz bir şeylerden, hiç mi korkup kaçtığınız bir şeyler olmadı, hiç mi istemediğiniz şeyleri yapmak/yaşamak zorunda bırakılmadınız? Amy Winehouse'un öldüğü haberi hiç şaşırtmadı beni de onu az çok tanıyan herkes gibi. Üzdü bu haber, üzdü çünkü kaybetmeye karar verdiği şey sadece kendisinin değildi. Sesi bizimdi artık, ele geçirmiştik onu. Para karşılığında sahneye çıkıp sallamalıydı vücudunu, vermeliydi paramızın karşılığını. Para? Amy Winehouse'un ne kadar umurundaydı? Sahi ne istiyordu bu kız? Winehouse bende hep içi kanatılmış, aradığını bulamamaktan bahsedemiyorum bile, aramaktan vazgeçmiş bir insanın hüznünü uyandırıyordu. Acıların altını çiziyordu sözleriyle, sesiyle. Mutsuzdu, söylemekten çekinmiyordu, sevimli yardım önerilerimizi bile reddedebiliyordu. Bu ne cüret ha?
They tried to make me go to rehab, I said, "No, no, no"
Herkes aynı şeyi düşünmek, aynı şeyleri dile getirmek zorunda değil elbet. Ben Amy Winehouse ve onun "27'lik yaşamı için böyle düşünüyorum. Seni yarın da seviyor olacağım, bi sonraki gün de...
Herkes aynı şeyi düşünmek, aynı şeyleri dile getirmek zorunda değil elbet. Ben Amy Winehouse ve onun "27'lik yaşamı için böyle düşünüyorum. Seni yarın da seviyor olacağım, bi sonraki gün de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder