29 Mayıs 2011 Pazar

Onu Hala Tanımıyor Musunuz? Cık Cık Cık... Size Hiç Yakıştıramadım...



Aslında ben de birkaç gün önce Feanor aracılığıyla (Teşekkürler Feanor!) tanıştım Kimbra'yla. Son derece güzel bi ses ve artık sanatçı dediğimiz insanlarda görmeyi unuttuğumuz "sanat yaparken onu bi yandan da yaşamak" Kimbra'da mevcut bir hal. Paylaştığım videoda da bu hali görecek ve ne demek istediğimi anlayacaksınız. Benden büyük belki sizden küçük olan bu kıza iyi bakın. Yakında ismini çok sık duymaya başlayacaksınız... 

Edit: Bu videodaki Amelie'ye benzeyen hali de kendisini sevmemde ve paylaşmamda etkili olmuştur...


Çok tatlı değil mi ama???

İroniye Bayılırım...

                       


                        YAŞAM
                                                    
               Sanırım görmediniz;
               Şimdi şuradan geçti.
               Yazık görmediyseniz.
               Böcek gibi güzeldi.


                             ÖZDEMİR ASAF

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Savruluş



Bazen her şey anlamsızlaşır. Kelimeler erir birer birer anlamlarından koparak. Hüzün kokar dudaklar. Eller, eller kalkar havaya gidenleri uğurlamak için. Bir-iki sallanırlar havada ve sonra yenik düşer onlar da. Kelimeler… Kelimeler, savrulur etrafa ve sen onları toplayamazsın… Dokunamaz, hissedemezsin. Sadece izlersin, sana verilen görev budur. Görev görevdir ve her ne olursa olsun yapılması gerekir. Yapılması gerekir; çünkü biri öyle uygun görmüştür senin için…

20 Mayıs 2011 Cuma

Ben Bugün Güzel Bir Gün Geçirdim, Teşekkür Ederim !



Bugün çok ama çok güzel bir gündü. İstanbul'da yaşadığım için bir kez daha mutlu oldum, bir kez daha anladım bunun ne büyük bir nimet olduğunu. Gezdim, tozdum sonra yine gezdim. Çok sevdiğim yerlere çok sevdiğim insanlarla gittim. Çok mutlu oldum ben bugün. Çok güldüm, çok yürüdüm... En sevdiklerimin arasında olan, eskimesin diye giymediğim kıyafetimin aynılarından buldum, bol bol aldım. Yeni bir ayakkabım bile oldu bugün. Kendime yakışan güneş gözlüğü bile buldum... Öptüm seni İstanbul... Seni de = )



18 Mayıs 2011 Çarşamba

Wish You Were Here...



                                      

İngilizce öğretmenimiz Pink Floyd'u çok seviyor tıpkı benim gibi ve benden Another Brick In The Wall'un video klibini getirmemi istemişti sınıfta izlemek için. Klibi indirirken Wish You Were Here'ı görünce dayanamayıp onu da dinledim(izledim). Gerçekten çok güzel, çok içten, çok sıcak bir parça. Ölmeden önce mutlaka dinlenilmesi gereken parçalardan biri. Ölmeden önce bi dinleyin derim hazır fırsat ayağınıza gelmişken.





Kimsenin ardından "Wish you were here." demeyecek bi hayat yaşamak tek isteğim hepimiz için. Mümkün değil biliyorum ama işte insan bile bile lades demeden yapamıyor...

Çok sevdiğim grooveshark ile paylaştığım şarkı zamanla kaybolduğu ve tekrar bulamadığım için -evet, groovesharkla olan ilişkimi sorgular hale geldim- youtube aracılığıyla paylaşıyorum. Söylemeyi unutmuşum bu şarkı grubun trafik kazasında ölen bir üyesine ithafen yazılmıştır.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Kafka, Sen Gerçekten De Bir Harikasın !


Öff, dedi fare. Dünya da günden güne daralıyor. İlkin bir genişti ki,korktum,koştum ileri,uzakta sağlı sollu duvarları görür görmez dünyalar benim oldu. Ama bu uzun duvarlar da öyle çabuk birbirlerine doğru ilerliyorlar ki,en son odadayım işte; orada, köşede de kapan duruyor, gitgide kısılacağım kapana. Kedi: Sen de öyleyse yönünü değiştir,dedi ve kedi fareyi yedi.

Bu dünya için koşumlarını takınman gülünç.


Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.

Bürokrat için insanca ilişkiler değil, yalnızca nesne ilişkileri vardır. İnsan evrağa dönüşür. Evrağa verilen sayı ile belirgin kılınan, ölmüş bir varlık olarak evrağın akışına girer. Bu varlık, şahsen çağrıldığı zaman bile bir kişi değil, yalnızca 'olay'dır. 'Konu' ile ilgili olmayan ne varsa akıp gitmiştir. Resmi dairelerin koridorları aşağılanma kokar. Sigara içmek kesinlikle yasaktır. Bu yasağın kapsamına soluk almak da girer. Buna karşılık yürek çarpıntısına izin vardır, dahası çarpıntı olması istenen bir şeydir. Her türlü ümit uçup gider. kapıdan kapıya gönderilen kişiye suçluluk duygusu aşılanır. Buraya giren, yalnızca bir vizite kağıdı ya da pasaportunun uzatılmasını istese bile kendini suçlu duyumsar. En iyi olasılıkla bir dilek sahibidir, aslında ise suçludur...




Yaşama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak.


İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötür geri dönemiyorlar. 

Sanatımız, gözümüzün Gerçek'le kamaşmasıdır.Geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değil.


 Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düsünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.

13 Mayıs 2011 Cuma

Yaşasın Yemek Yemek !

Bugün sizlere bir mekandan bahsetmek istiyorum: Fıccın.


Çerkez yemekleri ağırlıklı olmak üzere pek çok ev yemeği seçeneği var bu mekanda. Fiyatları da fena sayılmaz. Benim gibi yurtlarda kalan yatılı öğrenciler için tam bir ziyafet. Annenizin yemekleri kadar güzel buranın yemekleri. Hatta bazı yemekler annenizinkinden bile güzel (dürüst olmak zor iş yahu).



Beyoğlu Kallavi sokaktaki Fıccın günün her saati dolu. Sokaktaki mekanların çoğu Fıccın'a ait olmasına rağmen yine de yer bulmak zor oluyor. 2009 yazında Beyoğlu'na sırf bu mekanda yemek yiyebilmek için gitmiş ama yer olmadığı için geri dönmek zorunda kalmıştım. Bu yıl yine gittim ve yemek yiyebildim. Annesi çerkez olan bir arkadaşımın tavsiyelerine uyarak fıccını ve gabını denedim. İkisi de gerçekten çok güzel. Teşekkürler arkadaşım! Mekan sıcak, servis ise haliyle yavaş ama bunu gözardı etmenize yardım ediyor yemeklerin lezzetleri...


Çerkez mantısı kıymalı ve patatesli olmak üzere iki şekilde yapılıyor. Normal mantılardan daha büyük parçalar halinde mantılar ve içerisindeki harç da daha büyük parçacıklardan oluşuyor. Bu mantının asıl adı "gabın" imiş. Ben çok beğenmiştim, siz de bir deneyin derim.






 



İşte bu leziz şeyin adı fıccın. Mekanın adı da zaten anlaşılacağı gibi bu lezzetten geliyor. Üstü kapalı kıymalı pide gibi pratikte düşününce ama lezzeti bambaşka...





Daha ayrıntılı bilgi almak ve menüye göz atmak isteyenler http://www.ficcin.com/
adresini ziyaret edebilirler.
Gidecek olanlara sesleniyorum: Afiyet olsun!

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Le Petit Prince (Küçük Prens)


Tanıyan herkes çok sever küçük prensi. Severler, çünkü dünyayı gerçekte olduğu gibi gösteren ilk kişidir o.Çocuksu, masum, kendi öğrenirken sizi de bu sürece dahil eden bir kahramandır.  

Kitap, Antoine de Saint-Exupéry'nin -yazar- kendi suluboya resimleriyle bezeli. Bu, kitabı daha sıcak kılan unsurlardan biri. Gerçek bir emeğin eseri olduğunu ve üzerine titrenerek yazıldığını hemen anlayabiliyorsunuz. Küçük Prens'in elinin kalbinize dokunduğunu ve sizi iyileştirdiğini hissedebiliyorsunuz. Herkes okusun istiyorum bu kitabı. Okuyun ve aydınlanın ey modern cahiller! 


Lafı uzattım yine, gelelim asıl mevzuya. Mavibulut bu güzel kitabın özel bir baskısı haline getirmiş. Üç boyutlu, sert kapaklı, çok ama çok güzel bir kitap. Türkiye'deki her güzel kitap gibi birazcık pahalı. En kısa zamanda almayı düşünüyorum (öğrenci olunca kısa zaman anlayışı daha farklı olabiliyor). Kesinlikle pahalı, değmez diye düşünmeyin. Paradan daha önemli şeyleri anlatan, gösteren, hayata anlam katan bu kitabı lütfen parayla ölçmeye çalışmayın. En büyük haksızlık bu olur Küçük Prens'e.








Bu özel baskının bulabildiğim resimlerini de paylaştım yazımda. Eminim seveceksiniz.





 Kitabı daha detaylı incelemek ve fiyatını öğrenmek isteyenler http://www.binbirkitap.com/asp/show_stock.asp?product=MAV%DD-070 adresini ziyaret edebilirler...

Edit: Henüz kitabı almadığım için resimlere internet üzerinden ulaştım. Yazıda kullandığım üç adet resim http://www.birdolapkitap.com/2010/12/27/kucuk-prens/ adresindeki yazıdan alınmıştır. Kendisi eğer bir gün bu yazıyı okursa umarım beni affetme büyüklüğü gösterir...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Sizi biraz üzmek zorundayım, affedersiniz....



Jeremy, Pearl Jam'in ilk albümü olan Ten'deki bir parçadır ve son derece hüzün kokan bir hikayesi vardır. Texas'ta bir lisede ikinci sınıf öğrencisi olan Jeremy Wade Delle, ailesiyle sorunları olan, okulunda dışlanan, alay edilen bir çocuktur. Israrla önemli biri olduğunu fısıldar kendine. "King Jeremy" İç dünyasında kral olan Jeremy daha fazla dayanamaz ötekilerin dünyasında dışta kalan olmaya. Bir gün ilk derse geç kalır ve sınıf öğretmeni geç kağıdı alması için yollar onu. Jeremy bir süre sonra geri döner, Almak için gittiğim şeyi aldım der,geç kağıdını buruşturarak öğretmenine atar, cebindeki silahı çıkarır ve sınıf arkadaşlarının önünde -henüz 16 yaşındayken- kendini vurur, oracıkta ölür. Olay sonrasında Jeremy'den kalan son izleri temizlemek için sınıfa gelen temizlik görevlileri "Nasıl temizleyeceğiz biz şimdi bu sınıfı, bu kara tahtayı?" diye sızlanmaya başlarlar. 16 yaşındaki bir çocuğun aşağılanmaya, hor görülmeye, yok sayılmaya dayanamayarak hepimizin peşinden koştuğu nefeslerden vazgeçmiş olması "temizlik"ten daha önemli değildir. Jeremy'nin kanını bile görmeye dayanamayan, ölümü hatırlatan her şeyden uzaklaşan bizler... Yazık...

Pearl Jam, bu olaydan çok etkilenmiş, Jeremy'nin anısını yaşatmak için bu olayı anlatan bir şarkı yapmış ve klip çekmiştir. Çekilen klibin yılın klibi seçilmesi üzerine Pearl Jam bir daha klip çekmeme kararı almıştır. Jeremy, insanın içine sızan, kanatan ama kendini sevdiren bir parçadır. Jeremy'yi seveceksiniz....

Jeremy dinlediğim ilk Pearl Jam parçasıdır. Kaldığım yurdun odasında akşam karanlıkta izlemiştim bu klibi ve çok etkilenmiştim. O gün bugündür hayatımdadır Jeremy ve Pearl Jam. Eğer bu yazıyı okuduğunuz sırada etraf henüz kararmamışsa ve bu klibi izlemeye niyetliyseniz lütfen havanın kararmasını bekleyin. Şarkının klibi onlarca sayfada anlatılanı özetleyen birkaç cümle gibi gerçek hayattan bir bölümü -16 yıllık bi insan yaşamı- birkaç dakika içinde gösteriyor. Son derece çarpıcı. Klibini burdan izleyebilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=MS91knuzoOA