
25 Şubat 2011 Cuma
25 Şubat!

19 Şubat 2011 Cumartesi
İncir Reçeli

İsminin bende uyandırdığı tebessümi duygu ve başrol kadın oyuncusunu "Doktorlar" dizisinden tanıyıp çok da sevdiğim için dün gittim bu filme. Fragmanını bile izlememiştim yani herhangi bi beklentim yoktu. Sadece afiş cümlesini biliyordum : "Saklandıkları yerlerden aşk için çıktılar." Film her ne kadar izlemiş olduğum yabancı filmlerden esintiler taşısa da Türk film geleneği açısından yeni bi soluk olarak nitelendirilebilir. Filmdeki esas kızın (Duygu'nun) saçlarının sürekli değişmesi "Eternal Sunshine of The Spotless Mind"taki Clementine'ı anımsatıyor. Filmin konusu tamamen olmasa bile yer yer Keanu Reeves ve Charlize Theron'un başrollerini oynadığı Sweet November' hatırlatıyor. Filmin sonu Türk insanının tabiri ile mutsuz sonla bitiyor. Prens ile prenses kavuşamıyor bu kez. Duygu'nun öldüğü sahnede çalan şarkı gerçekten insanın tüylerini ürpertiyor ve ölümün gerçekliğini, soğukluğunu özellikle de acımasızlığını çok iyi yansıtıyor. Ayrıca bu film beni tanımadığım bir oyuncuyla tanıştırdı. Filmin esas oğlanı(Metin) : Sezai Paracıklıoğlu. Nerelerdeydin sen yahu? "İyi roller için pahalı oyunculara gerek yok!" ancak bu kadar iyi bi şekilde gösterilebilirdi insanlara. Teşekkürler! Filmden cebinize koyacağınız, içinize dokunan cümlelerle çıkıyorsunuz. Melike Güner'i kafamdaki Dr. Zenan rolüyle bütünleştirdiğim için midir bilinmez rolün üstesinden gelememiş gibi geldi bana. Ama yine de yeni, iyi ve devam edilmesi gereken bir şeyler kazandı Türk sineması...
NOT: Filmin soundtracklarını mutlaka dinleyin!
Black...
Dünyadaki en güzel parçalardan biridir "Black". Eddie Vedder'ın o güzel sesinin mükemmel sözlerle harmanlaşmış halidir "Black". Bilenine, sevenine yaşamdır, nefestir "Black". Sessizce isyan etmek, hayata 'mola zamanı' diyebilmektir. Çok şeydir, sevilesidir...
Acoustic versiyonunu özellikle seçtim, daha içten, daha sıcak çünkü.
Ayrıca aşağıdaki konser çekimi aracılığıyla Grunge ruhuna bi selam verme şansı yakalayabilirsiniz...
15 Şubat 2011 Salı
Size Küçük Bir Sürprizim Var !
Ben çok sevdim, seviyorum. Sizlerin de on(lar)a bi merhaba demenizi istedim...
14 Şubat 2011 Pazartesi
Edebiyat Öğretmenime Sevgilerimle...
Geyikli Gece / Turgut Uyar
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"
Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"
Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
11 Şubat 2011 Cuma
Hoşgeldin Bebek !
Bugün saat 14.30 sularında bir bebek daha açtı minicik gözlerini ve baktı kocaman dünyaya. Bu bebek benim kardeşim ve bunca yıl aradan sonra onunla birlikte görevim yine yeniden tazelendi: Ablalık. İnsana tuhaf geliyor bunca zaman sonra minik bir bebekle aynı evde yaşayacak olmak. Merhaba çocuk bezi değiştirilmesi gereken günler, merhaba uykusuz geceler, selam olsun size hastalıklar, gripler, nezleler. Ama her şeye rağmen hoşgeldin bebek! İyi ki geldin... Kocaman kocaman öpücükler...


9 Şubat 2011 Çarşamba
Biri'ne İthafen
Ve bir anne kayar minik bir çocuğun ellerinden.
Yere düşer, kırılır zaman.
Parçalara bölünür anılar,
saçılır etrafa...
Vaveyla
Artık Burda Saklanıyorum !
Kendimi hep bir adım uzak tutmaya çalıştığım şeye büyük bir adımla yaklaşmaya karar verdim. İnternetten uzak durmaya özen gösterirken artık onunla soluk almayı öğrenmek, ona alışmak ve belki de en önemlisi onu kendime alıştırmak için bir yerlerden başlamak gerekiyordu. Bir blog sahibi olmanın en iyi yanı insanı "yazmak için yaşamak" ilkesini benimser hala getirmesi. Umarım ikimiz ve hepimiz için iyi bir karar vermişimdir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)